Zamanla yarışan, azim ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir yolculuk… The Last Rider, tarihî bir spor hikâyesini ve bir insanın azmiyle hayalinin peşinden gitme mücadelesini konu alan etkileyici bir dramadır. Film, bisiklet yarışlarının efsanevi ismi Greg LeMond'ın 1980'lerdeki zaferini ve bu zaferin arkasındaki kişisel çalkantıları derinlemesine işler.Hikâye, genç bir Amerikalı bisikletçi olan Greg LeMond'ın uluslararası alandaki ilk adımlarını atmasıyla başlar. Greg, Fransa'nın ünlü Tour de France yarışına katılmaya karar verir. Ancak, bu yolculuk sadece fiziksel bir mücadele değil; aynı zamanda Greg’in içsel bir savaşına dönüşür. Bisikletin her turunda, hem rakipleriyle hem de kendi zaaflarıyla yüzleşmek zorunda kalan Greg, büyük bir azimle hedeflerine ulaşmaya çalışırken, sporun karanlık taraflarına da adım atar.

Bir futbol efsanesinin hayatı, mücadelesi ve azmi… Schmeichel, Danimarkalı kaleci Peter Schmeichel’ın hayatını konu alan, sporun ve azmin yüceltilmiş bir portresi olarak karşımıza çıkar. Film, sadece bir spor yıldızının yükselişini değil, aynı zamanda başarının bedelini, aile bağlarını ve kişisel mücadelesini derinlemesine işler.Hikâye, Peter Schmeichel’ın gençlik yıllarından itibaren başlar. Küçük yaşlardan itibaren futbola olan ilgisi, onun hayalini gerçekleştirmek için tüm engelleri aşma azmiyle birleşir. Çocukluğunda ailesinin desteği ve sevgi dolu ortamı, onu zorluklarla dolu futbol yolculuğuna hazırlamıştır. Schmeichel, futbol kariyerine başlamakla kalmaz, aynı zamanda Danimarka’nın ulusal takımına yükselmeyi başarır ve dünya çapında tanınan bir kaleci haline gelir.

Amerika’nın 1920’li yıllarında, zenginlik, görkem ve hayallerin bir araya geldiği bir dönemde, aşkın ve takıntıların yol açtığı trajik bir hikâye… Muhteşem Gatsby, F. Scott Fitzgerald’ın aynı adlı romanından uyarlanan, görsel olarak çarpıcı ve duygusal olarak derin bir dramadır. Film, hayallerin peşinden gitmekle gerçekliği görmek arasındaki çatışmayı ve insanların geçmişe duyduğu takıntıyı gözler önüne serer.Film, Nick Carraway (Tobey Maguire) adlı bir genç adamın bakış açısından anlatılır. Nick, New York’a taşınarak iş dünyasında yer edinmeye çalışan bir yazardır. Bir gün, Long Island’daki 5. Cadde’deki büyük ve ihtişamlı malikanesine taşınır. Komşusu, şehre yeni yerleşmiş gizemli bir adam olan Jay Gatsby (Leonardo DiCaprio)’dir. Gatsby, her hafta sonu büyük partiler düzenleyen, lüks içinde yaşayan, ama kimseye tam olarak kim olduğunu veya ne iş yaptığını açıklamayan bir figürdür.

Mirabelle Buttersfield, Los Angeles’ta lüks bir mağazada çalışan genç bir kadındır. Hayatındaki yalnızlık ve monotonluktan kurtulmaya çalışırken, iki farklı erkekle tanışır.

Karanlık, çürüyen bir toplumda, geçmişin ruhları ve günümüzün kaybolan hayalleri birbirine karışır… Garez: The Grunge, korku, gerilim ve dramatik öğeleri birleştiren, nesiller arası bir lanet ve psikolojik travma üzerine kurgulanmış etkileyici bir yapımdır. Film, izleyiciyi derin bir kaybolmuşluk hissiyle, karanlık bir atmosfere çekerek, sadece korkutmakla kalmaz, aynı zamanda içsel çatışmaları da gözler önüne serer.Hikâye, 1990'ların grunge kültürünün etkisi altında büyüyen Kaan adında bir gencin etrafında şekillenir. Kaan, sıradan bir hayat süren, fakat içsel boşluğu ve kimlik arayışı içinde bocalayan biridir. Gençliğinin en yoğun yıllarını, Seattle’a özgü grunge müzik sahnesinin etkisiyle geçirirken, geçmişine dair sıklıkla rahatsız edici rüyalar görmeye başlar. Bu rüyalar, ona bir şeylerin yanlış olduğunu hatırlatır, ancak ne olduğunu bir türlü anlayamaz.

Hikâyenin merkezinde Fenix adlı genç bir adam vardır. Film, onun çocukluk travmalarından başlayarak akıl hastanesinde geçirdiği yıllara ve oradan çıkışına uzanan karmaşık bir süreci konu alır. Fenix’in babası bir sirk sahibi ve sadist bir adamdır; annesi ise “Kutsal Kan” tarikatının lideri olan, aşırı dindar ve baskıcı bir kadındır. Bu ikili arasında büyüyen Fenix, çocuk yaşta hem fiziksel hem zihinsel olarak büyük yaralar alır.Bir gece babası, annesini aldatır ve olaylar trajik bir boyuta ulaşır: annesi Concha, ihanete uğradığını öğrendiğinde kocasını öldürür; kocası da öfkeyle onun kollarını keser. Bu dehşet dolu olayın tanığı olan küçük Fenix, aklını yitirir ve uzun yıllar bir akıl hastanesine kapatılır.Yıllar sonra Fenix, artık yetişkin bir adam olarak hastaneden çıkar. Ancak özgürlüğü, yeni bir başlangıç değil; geçmişinin hayaletleriyle dolu bir kabusun yeniden başlamasıdır. Kolu olmayan annesi, Fenix’i adeta bir kukla gibi kullanarak, kendi kolları yerine onun kollarını kullanmaya başlar. Artık Fenix’in elleriyle annesi hareket eder, yaşar… ve öldürür.

Uyuşturucu sadece insanları değil, toplumların ruhunu da zehirler… 6.5 Metre, İran sokaklarının arka planında şekillenen sert bir suç hikâyesini; gerçeklik, vicdan ve adalet üçgeninde derinleştirerek anlatan çarpıcı bir polisiye dramdır. Film, yalnızca bir suç takibi değil, sistemin içinde kaybolmuş insanların portresini sunan sosyal bir eleştiridir.Filmin merkezinde, kararlı ve görevine bağlı narkotik polisi Samad yer alır. Samad, ülkedeki uyuşturucu krizini önlemek için her yolun denendiği ama çoğu zaman çözümün yetersiz kaldığı bir sistemin içindedir. İran’daki uyuşturucu kullanımının geldiği vahim tabloyu, suçlular kadar polislerin de gözünden izleriz. Samad'ın hedefi, şehrin en büyük uyuşturucu baronu olan Nasser Khakzad’ı yakalamaktır. Ancak bu hedef, basit bir operasyon değil, psikolojik ve hukuki açmazlarla dolu bir yolculuktur.

Başroldeki Komiser Edouard Coleman (Alain Delon), dışarıdan bakıldığında disiplinli, kararlı ve görevine bağlı bir polis memurudur. Ancak geceleri, kendi içinde taşıdığı boşlukla ve yalnızlığıyla mücadele eden sessiz bir figürdür. Edouard, görev yaptığı Paris sokaklarında hem suçlularla hem de kendi iç çelişkileriyle savaşmaktadır.Hikâye, bir banka soygunu ile başlar. Dikkatlice planlanmış bu soygun, hiçbir iz bırakmadan gerçekleştirilir. Ancak Edouard, yılların verdiği deneyimle arkasında bir şeylerin saklandığını fark eder. Araştırmaları onu, eski dostu olan bar sahibi Simon’a (Richard Crenna) götürür. Simon, toplumda saygı gören bir iş insanı gibi görünse de, geceleri karanlık işlerin adamıdır.

Yaz kampına kadar ne bir birlerinden haberleri var nede kardeş olduklarını biliyorlar. Sharon McKendrick ve Susan Evers iki farklı şehirde yaşayan 13 yaşında kızlardırlar. Kampda aksilikler sonucu aynı odada kalma cezası alırlar.

Kas gücüyle şekillenen hayaller, terle yazılmış birer yaşam hikayesi… Generation Iron, vücut geliştirme dünyasının perde arkasını, tutkunun ve fedakarlığın gölgesinde etkileyici bir şekilde anlatan belgesel tarzında bir yapımdır. Arnold Schwarzenegger’in efsanevi Pumping Iron filmine modern bir selam niteliğinde olan bu yapım, yalnızca fiziksel dönüşümün değil, karakterlerin içsel savaşlarının da derinlemesine bir portresini sunar.Film, dünyanın en prestijli vücut geliştirme yarışmalarından biri olan Mr. Olympia sahnesine hazırlanan profesyonel sporcuların yaşamlarına odaklanır. Her biri farklı geçmişlere ve motivasyonlara sahip olan bu sporcular, yalnızca fiziksel gücü değil, aynı zamanda zihinsel disiplini de test eden zorlu bir yolculuğun içindedir. Phil Heath, Kai Greene, Branch Warren, Dennis Wolf, Victor Martinez ve Ben Pakulski gibi isimler, hem rakip hem de kendi içlerinde birer savaşçıdır.Phil Heath, genetik avantajı ve teknik disipliniyle "doğuştan şampiyon" profiline uygun bir figürken, Kai Greene tam tersine, zorluklarla dolu bir geçmişten gelen, sanatı ve felsefeyi kas gelişimiyle bütünleştiren bir karakter olarak öne çıkar. İkilinin arasındaki rekabet, yalnızca fiziksel değil, ideolojik bir çatışmaya da dönüşür. Film boyunca Heath'in soğukkanlı profesyonelliği ile Greene’in ruhsal derinliği çarpıcı bir şekilde karşı karşıya getirilir.

Melekler, bir istihbarat üzerine Avrupa’dan Orta Doğu’ya uzanan tehlikeli bir takip operasyonuna girişirler. Düşmanlarının elindeki biyolojik silahı ele geçirmeye çalışırken hem zamanla yarışırlar hem de geçmişleriyle yüzleşirler. Aksiyon dolu çatışmalar, yoğun takip sahneleri ve etkileyici teknolojik mücadeleler arasında, ekip içindeki bağlar da giderek güçlenir.Ancak görev sırasında ihanetle karşı karşıya kalırlar. İçlerinden biri gizli bir ajandayla hareket etmektedir. Eliza, hem düşmanı alt etmek hem de ekibin güvenliğini sağlamak zorundadır. Bu noktadan itibaren sadece fiziksel mücadele değil, zihinsel ve duygusal bir savaş da başlar. Film, kadın karakterlerin güçlü ve liderlik dolu portrelerini çizerken, aynı zamanda insan doğasına dair sorgulamalarla da derinleşir.

Brad Cohen’in hayatını merkeze alan film, çocuk yaşta Tourette sendromuyla tanı konulan bir çocuğun, toplumun önyargılarına ve kendi bedeninin zorluklarına karşı nasıl mücadele verdiğini etkileyici bir dille anlatıyor. Film, Brad'in küçük yaşta kontrolsüz tikleri nedeniyle sınıf arkadaşları ve öğretmenleri tarafından yanlış anlaşıldığı, dışlandığı ve hatta cezalandırıldığı sahnelerle başlıyor. Ancak Brad, yaşadığı zorluklara rağmen içindeki öğretme arzusunu hiç kaybetmiyor.Brad’in hayatında en büyük destekçilerinden biri annesidir. Onun sayesinde kendi sesini bulmayı öğrenir. Tourette sendromunu bir engel değil, farkındalık yaratacak bir özellik olarak görmeye başlar. Brad, eğitim hayatı boyunca birçok duvarla karşılaşsa da, azmi sayesinde öğretmen olma hayalinden asla vazgeçmez.

Ana karakterimiz olan Lara, akustik mühendisliği alanında doktora yapmakta olan zeki ve tutkulu bir kadındır. Bir gün, eski bir Sovyet araştırma merkezinden gelen gizemli bir ses kaydı eline geçer. Bu kaydın, dinleyenlerde anksiyete, halüsinasyon ve hatta ani ölümlere yol açtığına dair söylentiler vardır. Merakı ve bilimsel sorumluluğu ağır basan Lara, bu fenomenin kökenine inmeye karar verir. Ancak, araştırmasına başladığı andan itibaren garip olaylar yaşanmaya başlar. Ekibindeki kişiler, kaydı dinledikten sonra bilinç kayıpları ve ruhsal çöküntüler yaşamaktadır.

Asuka isimli genç kız daha lise öğrencisiyken sürekli zorbalığa uğruyor. Genç kız beyninde kurmuş olduğu ölümcül planlarını devreye sokmak istiyor. Gizemli bir lanet aracılığıyla, zorbalık yapan sınıf arkadaşlarına ölüm mesajları göndermeye başlar. Mesajı alan kişiler, kısa süre içinde korkunç bir şekilde ölecektir. Sınıf, mezuniyet gezisi için Güney Kore'ye giderken, öğrenciler birer birer ölmeye başlar ve hayatta kalmak için laneti durdurmanın bir yolunu bulmaya çalışırlar. Ancak Asuka'nın planı çoktan harekete geçmiştir ve mesajdan kaçmak neredeyse imkânsızdır.

lanetli bir oyuncak ile Hal ve Bill isimli çocukların karşılaştığı maynun. İkiz kardeşler Hal ve Bill, çocukluklarında karşılaştıkları lanetli bir oyuncak maymunun peşlerini bırakmadığını keşfederler. Oyuncak maymun, onu eline geçiren her kişiye dehşet ve ölüm getirirken, kardeşler hem geçmişlerinin karanlık sırlarıyla hem de bu uğursuz mirasla yüzleşmek zorundadır.